9 Eylül 2011 Cuma

HAYATINIZ SEÇTİĞİNİZ KADINDIR / Ahmet Altan



Ahmet Altan'ın aşağıdaki makalesini çok sevdiğim için burada da yer vermek istedim.
Sevgilerimle, Güngör...

Bir erkeğin düşünsel yeteneği, estetik birikimleri ne olursa olsun, hayatta durdugu kat, içine doğduğu kattır, tanıdığı ilk kadının, annesinin onu bıraktıgı kat.

Giyim zevkinin bulunmadığı bir bahçede doğduysanız, giyim zevkinin gelişmiş olduğu bir bahçeye sizi ancak bir kadın götürür.

Sofralarının inceliklerle donatılmadığı bir katta doğduysanız, incelikli sofraların bulunduğu kata sizi götürecek olan da bir kadındır.

Birlikte olduğunuz kadın degiştiğinde, değişen yalnızca bir kadın değildir, hayatın neredeyse bütünü degişir, bir başka kata, bir baska bahçeye geçersiniz, orada hersey farklıdır.

Dinlediğiniz müzik, okudugunuz kitap, yediğiniz yemek, gittiğiniz yerler, buluştuğunuz arkadaşlar, hatta taktığınız kravat bile değişir.

Bir erkeği hayatın içinde kadınlar gezdirir, hayatın katları arasında kadınlar dolastırır.

Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz,
bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz,
esprili bir kadına rastlarsanız espriniz,
zeki bir kadına rastlarsaniz zekânız gelişir;
yeni huysuzluklar, kaprisler, kavga nedenleri, acılar da öğrenirsiniz.

Hayat, kutsal kitaplarda anlatıldığı gibi kat kattır; Babil'in asma bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir. " Bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür.
Ve, bugün durduğunuz teras, seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat, yanınızdaki kadınin terası, manzarası, hayatıdır; hayatın hangi katında durdugunuzu, yanınızdaki kadının durduğu kat belirler.

Hayatınız, seçtiğiniz kadındır.
Bir kadın değil bir hayat seçersiniz çünkü.
AHMET ALTAN

7 Eylül 2011 Çarşamba

CEHALET MUTLULUKTUR

Dönüp dolaşıp büyüklerimizin lafına geldiğimiz için, onlar bizden cahildi diyemiyorum.
Belki tecrübeleri sayesinde öngörüleri de gelişmiş olabilir.
Ama bildiğim bir şey varsa, o da cehaletin mutluluk olduğu ve eskilerin bizden daha mutlu olduğu.
Teknoloji icat oldu, huzurumuz bozuldu valla.

Önceden annem, anneannem taşıma suyla çamaşır, bulaşık yıkar temizlik yaparlarmış ama yorulmak nedir bilmezlermiş. Şimdi her şey bir düğmeye bakıyor ama buna rağmen çok yoruldum cümlesini daha çok kullanır olduk.

Şu televizyonlar yok mu televizyonlar…
Hani LCD'si ayrı güzel, Plazması ayrı güzel, evlerimizden sohbeti kaldıran, bizi çoğu zaman farklı dünyalara heveslendiren, özellikle son yıllarda reyting uğruna yapılıp gençlerimizi kabadayılığa, kızlarımızı lolitalığa heveslendiren programları gözümüze sokan, evimizin baş tacı televizyonlarımız. Onlarsız bir hayat düşünmek artık mümkün değil elbette.

Ama yüzyılın buluşu bilgisayarlarımız var ya, asıl efsane onlar olacak bence. Bir daha ki yüzyılda insanoğlu Dünyadan Mars’a, XY'lere misafirliğe gittiğinde :), babamın gençliğinde bilgisayar denen bir şey varmış, bizim G8 kutularının daha az gelişmiş olanı yani, eşler onu kullanarak chat denen bir şeyle birbirlerini aldatıyorlarmış diyecek.

Gerçi 100 yıl sonraya gitmeden önce bugüne bakmalıyız belki de.
Önceden bir hastalığımız mı var. Semtin doktoruna gidilirdi, doktor ne ilaç verdiyse kullanılır ve iyileşilirdi.
Şimdi öyle değil. Önce netten kendimizce en iyi doktoru buluyoruz, sonra verdiği ilacı alıyoruz, sonra ilacın içeriğini nette araştırıyoruz, sonra yoo bu ilaç bana göre değil deyip ikinci bir doktora daha gidiyoruz.
Sonra ikinci doktorun verdiği ilacı da nette araştırıp, çok fazla içimize sinmese de birini kullanmaya başlıyoruz. Tabii bu arada gerginliğe dayalı baş ağrımızın netten öğrendiklerimiz sayesinde, beynimizde ur olabileceğine kadar her türlü ihtimale kendimizi inandırıyor, üstüne bir de çağın gözde hastalığı panik atağa yakalanıyoruz.

Herkesin evinin önünde arabası var artık ( aman ne güzel! ).
Önceden eşi doğum yapacak olan adam gece yolda bir taksi bulmaya zorlanırmış.
Artık bu sorun çözüldü çok güzel. Şimdi kendi arabası var ama trafik yoğunluğundan eşini hastahaneye yetiştirebilmesi mucize.

Randevulaşıp bir yerde buluşacağız diyelim, Kadıköy de örneğin.
Önceden herkes saatini aksatmadan 12:00'da Kadıköy'de Boğa'nın önünde olurdu. Şimdi birinin diğerini bekletmeden buluşma noktasına saatinde gelmesi mümkün değil. Hepimizin cep telefonu da var ama haberleşemiyoruz bir türlü.

Tabii ki, hadi telefonları çöpe atalım, televizyonlara çiçek dikelim demiyorum.
Ama bu kadar bağımlı olmaya da gerek yol herhalde.

Akşam için planlarını televizyon programlarına göre yapan,
aile içinde iki çift laf etmeden akşam yemeğinden sonra internetin dipsiz kuyusuna düşen ( ki doğru kullanıldığı sürece çağın en iyi buluşu olduğunu kabul ediyorum tabiki),
hayatı yaşadıklarını sanarken aslında ıskalayan,
teknolojinin kölesi olmuş, o kadar çok insan tanıyorum ki.

Çok şey bilmek, öğrenmek, çok mutluluk getiremeyebiliyor. Hatta asıl büyük hayal kırıklıklarını bilmişliğimiz yüzünden vaktinden önce sevinerek, yada büyük pişmanlıkları vaktinden önce üzülerek yaşayabiliyoruz.

Çağın nimetlerini görmezden gelmek tabi ki mümkün değil ama,
biraz cahil olsaydık daha mutlu daha doyumlu olmazmıydık sizce de?
Ne biliyim aklıma geldi sordum işte :)

Sevgilerimle.
Güngör Ekinci

6 Eylül 2011 Salı

HAYALLERİNİZDEN ASLA VAZGEÇMEYİN



Kalpten, çok içten bir şey dilediğimizde ya da istediğimizde,
Allah bunu mutlaka duyar, ve ismimizin yanına not edermiş.

Yani mesela " Ayşe'ye bir ev" gibi.

Sonra, karamsarlıklarla, isyanlarla dolduğumuz bir gün,
kahredip "hadi canım, nerden olacak, olamaz" dersek de,
Allah sesimizi yine duyar ve ismimizin yanına yeni bir not düşermiş:

" Ayşe vazgeçti"

Hayallerinizden Ne Olursa Olursa Asla Vazgeçmeyin...

FIKRA - Sevgili Güzin Abla :)

Sevgili Güzin abla,
ben 17 yaşında bir kızım, internette kendime yeni
bir erkek arkadaş buldum. Onu seviyorum. O da beni seviyor.
Seni ailemle tanıştırayım dedi. Buna çok sevindim. Beni evlerine
davet etti. Ailesiyle tanışacaktım.

Evlerine gittik ama evde kimse yoktu. Bana birazdan gelirler dedi.
Onların gelmesini beklerken "birer kola içelim" dedi.
Bende "olur" dedim.

Odasından getirdiği kolaları bitirdikten sonra
erkek arkadaşım birden bire uyumaya başladı.

Güzin abla sence erkek arkadaşım hastalandı mı?

GÜZİN ABLA'NIN CEVABI:
Kızım seni anan Kadir gecesi doğurmuş...:))

DÜŞÜNDÜRÜCÜ

Başkalarına karşı iyi olunuz, ÇÜNKÜ . . .

Başkalarına karşı iyi olunuz,
ÇÜNKÜ . . .
Zaman herşeyi değistirebilir!!!


5 Eylül 2011 Pazartesi

Beyoğlu Sahaf Festivali



Bu yıl beşincisi düzenlenecek olan Beyoğlu Sahaf Festivali,
6-18 Eylül 2011 tarihleri arasında Beyoğlu'ndaki eski Tüyap,
şimdiki TRT binası önündeki alanda gerçekleştirilecekmiş.

Festivale bu yıl Ankara'dan da sahaflar katılacak olup,
Kadıköy, Moda, Sarıyer, Ortaköy, Beyazıt, Şişli ve Beyoğlu başta olmak üzere İstanbul’un birçok ilçesinden ve semtinden toplam 69 sahaf katılacakmış.

Çok sayıda eski ve nadir bulunan kitapların satışa sunulacağı festivale, katılımın yoğun olacağı bekleniyormuş.

Kadıköy’deki sahafları dolaşmak çok hoşuma gidiyor fakat, daha önceki sahaf festivallerine katılamamıştım. Ama bu yılkini kaçırmamakda kararlıyım.

Beni festivalden sevgili blogger arkadaşım Selma hanım haberdar etti sağolsun.

Eğer sizde benim gibi kitap standlarında dolaşmayı ve kitap kokusunu seviyorsanız, belki gitmek isteyebilirsiniz diye düşündüm.

Gidecek olan herkese şimdiden keyifli bir gün diliyorum.

Yüreğinizde sevgi,
Başucunuzda mutlaka bir kitap olsun.

Sevgilerimle,
Güngör Ekinci

4 Eylül 2011 Pazar

CANIMIN İÇİ



Al Bu Yüreğim Al Senin Olsun
Sensiz Taşıyamam Canımın İçi
Sende Doğdu Bu Can Sende Son Bulsun
Sensiz Yaşayamam Canımın İçi

Şu Garip Gönlümün Muradı Sensin
Divane Gezdiğim Sebebim Sensin
Dört Mevsim Yeşeren Can Dalım Sensin
Sensiz Tutunamam Canımın İçi

Sen Gözümün Nuru Sen Yürek Sızım
Sen Alın Yazım Canımın İçi

Gülüm Bu Sevdaya Düştüm Düşeli
Dermanım Bilmişim Senin Derdini
Yüreğim Aşkını Sılası Bildim
Sensiz Barınamam Canımın İçi


BU HARİKA TÜRKÜYÜ BURAYI TIKLAYARAK DİNLEYEBİLİR SİNİZ.

Söz: Süreyya Okçu- Kıvırcık Ali
Müzik: Kıvırcık Ali
(Değerli sanatçı Kıvırcık Ali'yi de buradan rahmetle anıyorum).