12 Ocak 2018 Cuma

OMUR ASLINDA OYLE KISA KI!

Önceden iki kişi karşılaşıp birbirlerine hatır sorduklarında, 
karşılıklı verilen cevap " iyiyim sen nasılsın ? " olurdu. Herkesin hayatında yaşamını mutlu kılan bir çok olay vardı.

Örneğin;
Sağlıklıydılar çok şükür.
Çocukları vardı beş altı tane, hatta belki daha da çok güzel güzel, pırıl pırıl.
Ekmek tekneleri işliyordu tıkır tıkır, bir baba çalışıp on boğazı doyurabiliyordu.
İki göz oda evleri vardı, hep beraber mutlu mesut yaşadıkları.
Daha ne olsun du ki, iyi olmak için başka şeye gerek mi vardı ?

Sonra çocuklar büyüdü.
Bir babanın çalışması evi geçindirmeye yetmedi. Büyüyen çocuk tek başına bir aileyi sırtlamayı göze alamadı. Kız anasının kuzusuysa, güvey eli mahkum kayınpederinin kuzusu oluyordu. İyiyim sen nasılsın sözcüğü zamanla yerini " iç güveysinden hallece" ye bıraktı.

Yeni çifler anne baba, eski topraklar dede nene oldu.
Aile genişledi ama yeni nesile başarılarının sadece kırmızı kurdela ile taçlandırılması yetmiyordu. Artık kızlar lahana bebek istemiyordu, ille de Barbi olmalıydı. Erkeklerede sadece oyuncak otomobiller yetmiyor du, bir de Woltran’ ı oluşturmak gerekiyordu. Anne babaların diline geçim derdi diye uğursuz bir cümle peydah olmuştu. Artık iç güveysinden hallece bile değillerdi. Bu sözcük de durumlarını anlatmaya yetmiyordu. Artık "Allah bugünümüzü aratmasın" diyorlardı. Bunu derken bugünlerini arayacakları sanki içlerine doğmuştu.

Çocuklar büyümüştü.
İşe, aşa ve eşe ihtiyaçları vardı.
Ekmek arslanın ağzındaydı ama arslan görünürlerde yoktu. Oğlan üniversite mezunuydu ama, talip olduğu firma, başka bir üniversitenin mezunlarına öncelik tanıyor du. Kızın da istediği bir eş adayı vardı ama çocuğun aşını kazanabileceği bir işi henüz yoktu. Ooofff of hayat ne kadar da zordu. Artık cümlemiz daha da anlam değiştirip " iyi diyelim belki iyi oluruz "olmuştu.

Çark artik daha da hizli dönmeye başladı.
Ve fark ediyorum ki, herkes bir şekilde o veya bu sebeble hayatından şikayetçi. Herkes bir dokun bin ah işit modunda. Evrim değiştiren cümlemiz iyice değişti. Yerini "aman ne olsun be yaşıyoruz işteye " bıraktı. Hatta üzülerek söylüyorum ki, " boşver ya konuşmak istemiyorum " diyenler bile var.

Ooohh be çok mutluyum diyen yok,
Bugün çok güzel birşey oldu diyen yok,
İyiyim sen nasılsın diyen hiç yok.
Memleketimin durumuna vallahi çok üzülüyorum.

Ana oğlundan, baba kızından dertli,
Abla kardeşten, kayın enişteden dertli,
Bakkal, kasap, manav, top yekün süpermarketten dertli,
İşçi patronundan, memur müdüründen dertli,
Ortalık it dalaşı, it itin ayağına basmıyor ama itlerde birbirlerinden dertli,
Yaşlanan kurtlar itin maskarası olmuş onlarda dertli.
Ayaklar baş olmuş, bu omuzun başını ağrıtmış, baş da dertli,
Herkes dertli, mutsuz ve kırılmış.
Herkes de bir cinnet hali.

Güzel yurdumun güzel insanları, değerli okuyucularım ne oldu bize böyle?
Hayat zor, şartlar acımasız, ama bu ömür bir kez bahşediliyor, silkelenip kendimize gelme zamanıdır.

Ömür aslında öyle kısa ki.
Hayatı kendimize zulm edip yaşlanmayalım ne olur. Zararın neresinden dönersek kar.
Ben  25 yaşından sonra hayatımın efendisi oldum mesela. Cidden.

Yeterki açın hayat pencerenizi bakın dışarı. Mutlaka sizin için de çalan bir şarkı vardır. Hemen seçin şarkınızı, unutmayın yıllar sonra torunlarınızla albümleri karıştırırken " bir ömür nasıl geçti olamadım farkında..., şimdi bana kaybolan yıllarımı versinler " demek de var, " bak canım şu fatoğrafın çekildiği günlerden sonra çok şükür ikinci baharı yaşamaya başladı ömrüm " demek de.

Yeterki canlanın biraz.
Canlanın, sevin, gülümseyin ve yaradana herşey için şükredin, şükür bereketi doğurur unutmayın.
Ben öyle yapıyorum.

Herkese gunesli gunler, mujdeli haberler dilerim.
Yurekden sevgilerimle,
Güngör Ekinci Saglik

Hiç yorum yok: